30 Ağustos 2012

S01 - Final Episode



Hangimiz sil baştan yaşayabiliyoruz ki hayatı? Hep şurasından burasından birşeyler takılıp kalıyor benliğimize. Kişiliğimiz gelişip şekilleniyor zaman içinde. En sevdiğimiz renk maviyken, bir yıl sonra siyah oluveriyor. Hiç yıkılmaz dediğimiz tabularımızı, hiç ummadığımız ilişkilerde yerle bir ediyoruz. Hep O'nu düşünüyoruz, bir o kadar da yalnız kalmak istiyoruz. Hayat işte böyle bir kısır döngü içinde sürüp gidiyor.

Neyi silip atabiliyoruz ki hayattan? Kaçış olmuyor gerçeklerden. Son kullanma tarihi varmış gibi kullanıp atıyoruz sevgiyi, birgün kaybedeceğimizi düşünmeden "hiç" uğruna yok ediyoruz dostlukları. İçinde yaşamak varken teğet geçmeyi seviyoruz dünyaya. Çünkü hepimiz çok zamanımız var zannediyoruz.

Bir şansım daha olsaydı eğer; kelebek ömründe yaşardım hayatı. Herşeyin bir gün içinde yok olup gideceğini bile bile, sadece sevdiğim şeyleri yaparak geçirirdim ömrümü. Boşa canımı sıkmaz, kalbimin kırılmasına izin vermezdim. Kederden içmez, keyiften rakı masaları kurardım. Bir dost muhabbeti için evden çıkmaktan üşenmez, koşa koşa yanına giderdim. Sigaranın dumanını son nefesimmiş gibi sevdiğimin ağzından ciğerlerime doldurur, gökyüzünde yokoluşunu izlerdim. Her sabah denize dalar, her elektrik kesintisinde yıldızları sayardım. Çocuk bırakırdım ruhumu, en saf en temiz haliyle pudra kokardım. Iskalamazdım hiçbir atışımı, gözüm kapalı tam 12'den vurmayı çok iyi öğrenirdim. Kedi köpek doldururdum evime, sonra hepsinin arasına girip yatardım yere. Kış geldiğinde çok kar yağan bir şehre giderdim. Beyazın büyüsü her zaman etkilemiştir beni. Kar topu savaşlarının en alasını, gecenin en soğuk saatinde oynardım. Yağmurda donuma kadar ıslanıp, üstüne bir de sevişirdim. Dudak kenarına bırakılan bir öpücük için, tüm orgazmları feda ederdim.

Bir şansım daha olsaydı eğer...


Hugo: Tık tık tık! Sadece bir hakkın kaldı!




09 Ağustos 2012

S01 E11




Tüm benliğimi savuruyorum havaya.
Rüzgara karşı uçmak değil benimkisi,
Rüzgar olup uçmak, ta kendisi..
Dağılıyor dört bir yanım,
Ayrılıyorum en küçük parçacıklarıma.
İnsanlar, yüzler, mimikler..
Ege boyunca uçup yokoluyorlar rüzgarda.
Sonra birini sevmek, onu çok istemek
Ve çok özlemek geliyor aklıma.
Geçmişimi hatırlıyorum silik karelerde,
Yitirdiğim onca şeye rağmen,
Ayakta kaldığım bunca zamana yanıyorum
Ve bir yudum alıyorum elimdeki şarabımdan.
Boğazımı yakıp geçen şarap,
Hücrelerime işliyor.
Ruhumu bırakıyorum rüzgara,
Umuda dair bir beklentim yokken,
Umuyorum ki; en iyi o anlıyor beni.

Ölüyorum,
Ve bunu çok iyi biliyorum.


BOZCAADA // AĞUSTOS 2012