20 Temmuz 2012

S01 E10




Hangi rüyalarda unuttum seni ya da hangi çıkmaz sokakta yitirdim? İçimi delip geçen gün ışığına aldırmadan şehri gezdim karış karış.. ne uğruna? Kaç yüzü sana benzettim, kaç bedene gecenin karanlığında sen diye sarıldım, her sabah gün ışığıyla tekrar umutlarımı yitirerek... Kaç hayal kırıklığı bıraktım arkamda ya da kaç kalp kırdım? Dönüşü olmayan kaç yolculuğa çıktım sonunda sen olduğunu umut ederek? Umudumu yitirdiğimde kaç kez ağladım? Sonunda ben hep orospulara, düşlerinden vurgun yemiş homoseksüellere ve travestilere aşık oldum.


Gördüğüm en son ışık, parıltı sendin,
Hep parlardın...
Dinlendiğin o sarmaşık, sonra soldu,
Hep uçtun,
Ateşe yakın ...

14 Temmuz 2012

S01 E09





Kilit vurdum kelimelerime, vazgeçtim sözlerden. Bulutlu bir gökyüzünde son parlayan yıldız gibi yok olup gittim bulutların ardında. Teslim ettim bedenimi geceye. Teslim ettim kendimi sese, çığlığa, nefese...

Hayata ciğerlerimizi dolduran bir çığlıkla başlıyoruz, zamanı geldiğinde de son bir nefesle, bir iç çekişle, yine sesle terk ediyoruz dünyayı. Ömür niyetine akıp giden tüm o zaman boyunca da her şeyin en dolusunu sesle yaşıyoruz, sözle değil. Umutsuzluğun kuytusunda, heyecanın ritminde, sevincin tüy kadar hafifliğinde, acının en dip noktasında, tüm duyguların o en yalın, en çıplak, en çoşkun dünyasında söze yer yok. Sözün aciz kaldığı noktada ses tercüman oluyor duygularımıza. O yüzden ne zamandır sesle anlatıyorum kendimi. Gerisinden umudu kestim. Yalnızca bir sesten, sessizlikten, bir çekimlik nefesten ibaretim.

İnsan olmak zor, yaşamın önümüze çıkarttığı tümseklerden atlamak çok daha zor. Artık sadece dünyayı seyretmek ya da ait olduğum dünyaya dönmek istiyorum. Ben; hayattan müsade istiyorum.